Şükür, vermekle olur.
سَدَ إِلاَّ فِي اثْنَتَيْنِ رَجُلٌ آتَاهُ اللَّهُ مَالاً فَسَلَّطَهُ عَلَى هَلَكَتِهِ فِي الْحَقِّ، وَرَجُلٌ آتَاهُ اللَّهُ حِكْمَةً فَهْوَ يَقْضِي بِهَا وَيُعَلِّمُهَا ”. “
(İslam’da) başkalarına haset etmek yoktur, sadece iki kişiye gıpta edilebilir: Allah’ın kendisine mal verip de onu en uygun yerlerde tüketmek için kendini zorlayan, harcama imkânı ve yetkilendirdiği kimseye; bir de, Allah’ın kendisine hikmet/ilim/Kur’an bilgisi verip de onu hayatına tatbik eden ve başkalarına öğreten kimseye.” Metni incelediğimizde âlimler ‘Başkasında bulunan bir nimetin kendisinde de olmasını istemek’ anlamına gelen hasedi; biri hakiki, diğeri mecazî olmak üzere iki kısma ayrıldığını ifade etmişlerdir.
Hakiki manada haset; ‘bir şahsın, bir başka şahsın elindeki nimetin yok olmasını ve o nimetin sadece kendisinde bulunmasını istemesi’dir. Mecazî manadaki haset ise; ‘bir şahsın, bir başka şahsın elindeki nimetin yok olmasını istemeksizin, aynı nimetin kendisinde de olmasını istemesi, arzulaması’dır. Buna gıpta denir. Gıpta ile haset, başlangıç noktaları aynı fakat sonuçları farklı olan eylemdir. Hadisin üzerinde durduğu iki husus daha vardır. Biri Yüce Allah’ın mal verip de o malı meşru ve hayır yerlerde harcamak; diğeri de, ilim verip o ilim doğrultusunda yaşamak, aynı zamanda o ilmi başkalarına da öğretmektir.
Mal sahibi olmak güzel bir şeydir. Fakat unutmamak gerekir ki sahip olduğumuz her şey gibi, mal da bir sınav aracıdır. Bir mala sadece sahip olmak yetmiyor; onu elde ederken kazanma yollarının meşruluğuna ve bizatihi malın helâl olmasına özen göstermek gerektiği gibi, onu elde ettikten sonra nerelere, kimlere, nasıl, ne kadar ve ne şekilde harcanacağına özen göstermek, hesabını iyi yapmak, herkese hakkını vermek de gerekiyor. Burada önemine binaen vurgulanması ve altı çizilmesi gereken bir husus " hayrın baskıyla yapılmaması , içtenlikle verilmesi ve verenin bizzat kendisi olması, yani mal sevgisinin kişinin benliğini esir almasına, bastırmasına rağmen Allah rızasını tercih ederek malını harcamalı ki, övgüyü hak etsin. Hadis metninde yer alan " kendini zorlayan " yani vermenin zor olması ve sınava tabi tutulanın bizzat kişinin kendi olmasıdır. Zannederim bu çoğunlukla gözden kaçarak bilerek veya bilmeyerek varislere dönüp "ben öldükten sonra " şunu yapın diye talimatlar yağdırmak bu hakikati yani hikmeti, marifeti kavramamaktır.
Burada aslolan servet ile beraber erdeme, ahlâka, irfana fazlasıyla ihtiyaç vardır. Bir yoksulu yedirmek, içirmek, giydirmek; bir talebe okutmak , çeşme, köprü yaptırmak bunların hepsi gıpta edilecek hususlardır.
Bu alan bilgi, hikmet/ilim sahibi olmaktır. Bu büyük lütuftur. Şükretmek gerekir. Şükür ise kendi cinsinden yapılır. İlim sahibi herşeyden önce sahip olduğu ilmi amel eylemelidir. Yoksa " ele verir telkini ...." sözüne su taşımaya devam eder. İkinci sorumluluk da, onu başkalarına öğretmektir. Aksi halde infak edilmeyen servet kadar, anlatılmayan, ögretilmeyen bilginin de hesabı vardır. Onun için gelenek farklı usul ve metotlarla bu konuyu sürekli canlı tutmuş ,toplumun hayat damarlarını sürekli bilgi ve hikmetle sulamislardir. Bugün çölleşme bilgiye sahip olanla, bilginin halktan uzaklaşarak belli alanlara hapsedilmesi ile başlamıştır. Burada hepimiz kendimizi vahyin terazisinde " ölmeden önce ölünuz" yani olunuz, diriliniz hadisine muhatap almalıyız.
Bütün bunlar öncelikle bizim sorumluluğumuz olduğu unutulmamalıdır. Bize düşen bu hususları öğrenmek, onlara özenmek ve o uğurda gayret sarf etmektir. Gıpta edilecek eylemler peşinde koşmamız, meşgul olmamız dileğiyle kalın sağlıcakla…
Nazım YILDIRIM
11.12.2019 / AFŞAR
Dernek Başkanı: 0543 680 80 50 (Ara)
2019 © AFŞAR HABER - Tüm Hakları Saklıdır.
Yazılım: HK Asistan, Ceyuka SMS